Atlas Arslan

Yeşil şifon gömleğin alameti farikası

Yeşil şifon gömleğin alameti farikası

Yeşil şifon gömleğin alameti farikası

(Biamag)

Vitrinler internet platformlarına taşınırken, virüsü engel tanımayan tekstil alanında üretim ve tüketim hiç hız kaybetmiyor.

Elbette kalite ve marka denildiğinde ekonominin getirdiği sınıfsal anlayışlar iyi derecede farklılık göstermektedir. Etiketlerin üzerindeki isimler ve sayıların içeriğinin korunmasının sağlanması hale geldi.

Cinsiyet farkı gözetmeksizin bütün hedef kitlesine alsa da tekstil, yine de "temel toplumsal rol" gereği kadın birkaç adım önde duruyor. Tüketimde ön planda iptal edilen kadın tekstil fabrikalarında, satışında ve elbet sunumunda da ön sıralarda yer alıyor.

Pahalı bir marka, turist bir kadın için bir etiket, kimlik olarak üretici kadının kesilmiş parmakları, izinsiz çalışma günleri ve karşılığının alamadığı mesai saatleri oluyor.

Bu cümlenin zenginin zulmü fakirin ezilmesine doğru yol alan bir hikayenin başlangıcı değil, farklı olarak ilginç ve üretici olan her yönüyle iki farklı kadının varlığının mücadelesidir.

Gömleğin üretim bandındaki  Nazlı

Sabah evden yedi buketta ayrılarak servise binen Nazlı, neredeyse şehrin dışında olan teknoloji harabe bir depo gibi görünen fabrikasının kapısında sekizinci sırada yer alıyor.

Nazlı'yı tanımaya başlarken, evliliğinde yaşadığı psikolojik şiddete dayanamayıp daha bir yıllıkken evliliğini bitirme cesaretini öncelikle ve onurla anlatıyor:

"Boşandım çünkü şiddet dövmekle, vurmakla olmuyor. Sevgi, saygıdan ayrılman bir adamdı eski kocam, bitti gitti. Şimdi babamın evdeyim belki çoluğum çocuğum yok ama ayaklarımın üzerinde durmalıyım.

Açıköğretim lisesini bitirmeme az bir kredim kaldı, ilkokulu okuduktan sonra köyde okul özelliklerini okuyamamıştık. Ben ortaokulu açıktan okudum, şimdi de lise... Bu arada elbette küçük şehirlerde iş bulması kolay değil, otuz üç yaşındayım, bulunan işlerde yaş sınırı oluyor ve en az lise diploması istiyorum. Bu fabrikaya da bir bilgi aracılığıyla rica minnet dağıtıyor."

"14 saat ve haftanın her günü"

Fabrikada ne kadar yaşadığını ve çalışma şartlarını sorduğumda Nazlı'nın devasa ela gözleri gülerek yere doğru süzülüyor:

"Asgari ücreti elbette ama asıl sorun, onun gün içindeki mesai bitiminden sonra ve onun hafta sonu mesaiye kalıbı, mesai ücretlerimizi alamaşımız.

Evet, asgari tutar düzenli olarak duruyor ama sabahtan akşam geç saatlerine kaldığımız özellikle de pazar mesaileri bir şekilde ödenmiyor. Mesailer gönüllü olsa ki gönüllü gibi görünüyor ama öyle bir baskı var ki kalmanın vay haline gelmesi...

Yeni bir iş geldiyse ve zaman kısaysa ki genel olarak zaman kısa oluyor, çalışma saatimiz günümüz on üç, on dört saat ve haftanın her günü... Geçen pazar günü arandıktan sonra, servisin kapıda olduğunu söylediler ve koşarken koşmuş mesaide buldum."

Salgının ilk izinleriyle yasaklarda Valilik özel izniyle fabrikalarının açık olduğunu söyleyen Nazlı, ilk covit vakalarının şehre fabrikalarından yayıldığını ama fabrikanın yine de kapanmadığını anlatıyor:

"Ben de pozitif çıktım, ilk dönemlerdi o zamanlar daha çok korktuk. İki haftalık karantina süresini bitmeden aradılar, ilk o zaman itiraz ettiler. Raporum olduğu için de ısrar ettiler.

Fabrika bir gün bile kapanmadı, hatta iş daha yoğunlaştı. Maske, tulum üretimi işleri arttı."

Tekstil fabrikasında günün başlangıcı

Nazlı'yı, çalışma şartlarını daha iyi anlayabilmek için şimdi ürettikleri gömleği ve onun üretim süreci başlıyorum.

Pahalı ve onaylı markalardan üç yüz liralık şifon bir gömlek ana malzememiz; üretim bandında beyaz model yeni bitti ve müşteriye teslim edilmek üzere tırlara yüklenirken yeşil renkli modelin üretimi başlıyor.

"Yüzümüzü okuyan bir cihaz var girişte, fabrikaya başlarken yüzümüzü nasıl tanıdıysa aynı o ifadeyle tanıyor. Sıradayken arkamdaki bir şey söylesin güleyim, o an sıra bana gelen gülen yüzümü cihaz tanımıyor.

Demek istediğim, bir poz verdim ilk başta (gülüyor). Onun için gün boyunca uzun bekleyişlerle somurtkan yüzlerle başlarız. Yüz okumanın hemen ardından fabrika zili çalar ve koşmaya da bu zille birlikte başlar.

Aşırımızı nasıl çıkardığımızı bile anlamıyoruz, çünkü o zil takip eden saatler bizim için hızla ilerliyor."

Günlük gömlek ve etek kotaları 

Fabrika şeflerinin üretim anında hakarete varan bağırmalarına alıştıklarını söyleyen Nazlı, özellikle sabah saatlerinde bu bağrışların daha çok olduğunu bunu da çocukların uykularının açılması için özellikle çalıştırıldına artık ikna edildiklerini anlatıyor:

"İlk gittiğimizde daha yavaş olduğumuz için gün içinde çığlıklarından daha çok bağırırlar. –hadi haaadiiii... uyuşuklar bu nasıl iş yapmak?..- ile akşama kadar dolaşırlar bantlar arasında.

Şu anda yaptığımız şifon gömlek çoğalması günlük çıkarmamız gereken sayı altmış, yani bu sayıyı patronlar ortaya koyuyor.

Etek sayısı kotamız günlük seksen beş, doksan olabilen etek daha kolay olduğu için, pantolon ve gömlek için elli, altmış günlük çıkarmamız gereken sayılar. İşte bu parçayı eksik çıkarmamızda ihlaller çekilmez hale gelir.

Kol düğmesi diken makinenin başındaki bir işçi kadının geçen gün sayıları eksik çıkmaca – başınızda çoban olmayınca böyle oluyor diye başlayan cümlelerin saklanıyore var olmadığının farkında olmuyorlar."

Makine arızasından, ip kopmasından, makasın kopmasından eski barınaktan fabrikaya dönüşmüş bakım karda yağmurda çatısının akmasına kadar üretim anında farklı aksiliklerle karşılaştıklarını söyleyen Nazlı, sayı diye yazılanları üretim kotasının her gün aynı şekilde imkansız olduğunu dile getiriyor:

"Bazen makine bozuluyor, ustanın gelip bakması beş dakika sürüyor. Yetişmemesi çok doğal zaman..."

Makine başındaki üretim yapanların yanı sıra, tekstil fabrikasında bozulmayan iç, dış temizlik birimleri, ütü, açıklık birimi, paket ve depo birimi gibi birçok alanda üç kez yakın işçi çalışıyor.

"Her şey kesimhanede başlıyor. Kalıplar kesiliyor, tam kesim işi iki gün sürüyor.

Şimdi çıkardığımız gömlek üzerinden anlatacak olursam, kesimhaneden çıkan bu gömlek makinecilere parça parçası verilmeye başlanıyor.

Gömleğin tamamı bir makinenin Dikişinden çıkmıyor her bir parçası bir makineci dikiyor.

Kol, yaka, kenarlar derken herkesin bir yeri oluyor ki kusursuz dikilsin. Elbette pahalı ürünler bunlar, tamirat göndermek ya da defo vermemek için çok sıkı tutuluyoruz. Bir gömlek yüz kırk kişinin elinden geçiyor. Elbette ortacısı, ütücüsü hepsi dahil yüz kırk kişi..."

Değerlerimize dolanan ipler ve  Pelin  

Üretim bandında gömleklerin iç temizliği için kota doldurmaya çalışan Nazlı, şimdi ürettikleri şifon gömleğin dikimden sonraki ip temizliğini yapıyor.

"Bu markalarda incecik bir ip kalsa bile geri alınır. İp temizliği özellikle şifon kumaşlarda çok zor oluyor. Kumaş kesilebiliyor o zaman defoya gider, bol miktarda o iplerle parmaklarımız da kesiliyor ince ve kaygan kumaşınız yok, kol ve yaka ve iç dikim bölümünde ip kesimini çok hızlı ve düzgün yapmak bizden istenilen..."

Tam bu ip koruma derecesi, Nazlı'nın üretiminin bir parçası olduğunin ve gömleğin gizliliği olan markanın diğer ucundaki Pelin'e kulak verir:

"Bu markayı özellikle gömleklerini değiştirmemin nedeni kalıplarının çok düzgün olması, ayrıntıları çok dikkatli, çizgileri düzgün, pamuklanmıyor, Dikişleri çok güzel ve de Dikişlerinin sağladığı iplik çıkma olasılığı bile söz konusu olmuyor."

Pelin, Ankara'da üst düzey bir memuriyet yaşamı sürdürüyor. Ankara'nın iyi semtlerinde düzen ve bürokrasının göbeğinde kendine ve çevresine giyimiyle ve tarzıyla ilham oluyor.

"Kendi kaliteli ve iyi hissettiriyor"

Tiyatro mezunu ve çocukluğundan beri her zaman giyimine ve özellikle parfümüne çok özen gösterdiğini anlatan Pelin, bir işçi işçi çocuğunun olsa da harcamalarının önemli bir bölümünün her zaman giyime yatırdığını söylüyor.

Bir kız çocuğunun annesi olan ve çocuğuna da bakış açısını yansıttığını dile getiren Pelin, bu özenin maddi ve manevi olarak çok zor olduğunu eklese de kendiyle gurur duyuyordu.

Çevresinde alış verişe gelecek ya da herhangi bir kazak, gömlek alacak kadın arkadaşları, özellikle de anne olanlar Pelin'e danışıyor.

Pelin de kendine yaptığı bu yatırımın onuruyla daima herkese yardımcı olduğunu söylüyor. Ve şimdi de giyime yatırım yapma miktarını artırıyor ve püf noktalarını benimle paylaşıyor.

Pelin, bu yeşil şifon gömleğinin yapımcılığını ve birkaç markanın esasında orta gelirli insanlara hitap edeceğini, çok daha pahalı markaların ürünlerinin elde edilebilmesinin ekonomik gelirle birlikte kişiye özel bir ayrıcalıklı olduğunu söylüyor:

"Pahalı markalara özen göstermem ve para vermemin birkaç nedeni var. öncelikle artık tekstil öyle bir yerde geldi ki çok uygun fiyatlara birçok şey alıp istenen şıklığı yakalayabiliyorsun. Ancak ben giyimime önem veren birisi olarak günümüzde herkesin kıyafetlerindense belli markaları kalmayı başarabildiğini düşünüyorum. Elbette çok daha pahalı markalar olsa da benim kazanç düzeyime göre önemli birkaç markayı özellikle sokakta birkaç kişide değil de televizyonda bir ünlü isimde hayattayken bana bu işten anıldığımı hatırlatıyor."

Nazlı ve Pelin, Türkiye'nin farklı bağlantı farklı hayatların içinde iki kadın, ikisi arasındaki mesafe samimi ve mesafe gerçek...

Nazlı'nın ellerinde en az altmış parçacıklarının ipleri temizlenerek Pelin'e güzellik sunan yeşil şifon gömleğin alameti farikası ise üretilirden de tüketende de değerli kılınması olsa gerek. Bu önem Nazlı ve Pelin'in değil toplumsal algıların ve dayatımların değeri...

Tüm Hakları Saklıdır: 2018
Web Tasarım