Atlas Arslan

Rahatsız Eden Bir Karışım: Limonlu kahve

Rahatsız Eden Bir Karışım: Limonlu kahve
 
“size kadınlıkla lanetlenmiş bir varoluş hezeyanı anlatacağım
sizi saçlarının ve ayaklarının ucu arasında olup biten
sahip olmak,
doğurmaya mahkum,
çocuklarını değerlendirmeleriyle mühürlü,
yalnız, yapayalnız bir kalabalıkta dolaştıracağım.
İçlerine açılan kapıların arkasına saklanmış kadınlar 
Delirerek bedenlerinden dışarı açtıkları pencerelerden 
bakacağım.
O pencerelerden tekrar ve tekrar ve tekrar kendimi aşağılayacağım.” [Ben]
 
Kadınların hikayeleri… Delirmiş kadınlar, deli kadınlar, deliremeyen kadınlar… 
Haber bültenlerinde cinayetlerine seyirci kaldığımız filmlerde şiddetlerine… Anne kadın, işçi kadın, öldürülen kadın, ölen kadın, şiddet maduru, vah kadın ahh kadın…
Ve İsimleri, kimlikleri, bedenleri yok edilen beş kadının hikayesi “Limonlu Kahve”…
 
Limonlu Kahve Belgeseli'nin Yönetmeni Medet Dilek, beş hayat kadınının öyküsü üç buçuk yıllık bir yürütme sonunda seyirci ile buluşturuyor. Yönetmenin dördüncü belgesel filmi olan Limonlu Kahve; ilk belgesel filmi olan Notasyon, ikinci belgesel filmi Guan-di'nin Düğünü'nün oğlu üçlemesi olarak karşımıza çıkıyor. Üç belgesel filmde de kapalı kalan yerleri yerleştirmeleri, gerçek doğal ortamları kullanmayı amaçladığını söyleyen Dilek, bu üçlemeye “sosyalizme saygı üçlemesi” diyor. Belgeselin hazırlık ve yapımını Medet Dilek anlatıyor.
 
Terk Edilen Hayatlar
 
“ Limonlu Kahve zor bir süreçle oluştu. Hazırlık aşamasından itibaren anladım ki bu alan sıkıntılı bir alan, hayat kadınlarına ulaşmak onlarla konuşmak çok güç oldu. Çünkü, bu alan karanlık bir alan; ulaşılması, girilmesi zor bir alan hayat kadınları ve onların yaşamları… Bu sürecin başında belgeselin konusunu söylediğimde dahi problemler başladı. Araştırmaya her giriştiğimde çok da bir şey elde edememiştim, elimde hiçbir şey yoktu. Bütün dünya yüzyıllar boyunca bununla yüzyüze gelmiş ama hesaplaşmaya, konuşmaya gelince yüzleşmeye hazır oldukları bir konu olmadığını anladım. Üzerine çok kitaplar yazılmamış, çok filmler yapılmamış.. Neredeyse yok sayılan, terk edilen hayatlara tanık oldum bu çalışma sürecinde de. 
Bu alanı birimlerini, tasvir etmek istiyorum. Çocukluğumda mahallemizde kolu olmayan genç bir kadın vardı, ben dışında dönüş eve giderken o da evinden çıkar giderdi. Yoksul bir semtte, tek başına yaşayan kolu olmayan genç kadının her gün gittiği yerlerde çok sonra yaşadığı ve onun hikayesi yüzüme çok sert çarptı. Evet kolu olmayan, yalnız, gardiyanlar, genç kadın kolsuz vücudunun pazarlığına giderken her gün. 
Beş hayat kadınının öyküsünü göreceğimiz Limonlu Kahve'de istatistik verileri, tarihsel araştırmaların, kökenlerin geldiği gerçek hikayelere dokunmak istedim, onları su yüzüne çıkarmak… Hayat Kadınlarının terk edilen hayatlarına tanıklık etmek…”
 
Limonlu Kahve Karışımı 
 
“Bildiğimizi sandığımız bir dünya bu hikâyeyle aslında bilmediğimizi gördüğümüz, belki de bu dayatılan, yok edilen hayatlar bu dünyaya yakışıyor mu diye soracağız. 
İlk bir yıllık bir uğraştan sonra nihayet birine ulaşmayı başaran bir hedef için, bu kez de hikayelerini anlatamadıklarını, kendi güvenlikleri için gördüklerini gördük. Bir süre sonra bu çıktıktan sonra, şüpheleri ama samimiyetimize inandılar. Çünkü ürettikleri çalışma hayatlarından daha değerli olmadıklarını ve onları korumak için elde etmek istedikleri tüm gizliliklerini koruduk. Tereddütle başlasa da yapılan görüşmelerin gerek belgeselde yer alan, gerek sadece görüşmeyle kalan hikâyelerin bir sonucu olarak sosyal bir mücadelenin içinde gözlemlendiği görüldü. 
Her ne kadar bir mücadeleleri olsa da içinde yaşadıkların da gerçek soğuk yüzü var. Onların bedenlerini pazarlayanlar, aracılar, genelevler, patronlar ve yürüyüşler. Bedenleri de yabancı aksi bu kadınlar, gördükleri, üzerinde pazarlık yaptıkları bir sermaye… Öyle ki ki hasta bilemeye hakkı yok o zarar veriyor(!) Bir hayat ticaretini günde verene kadar götüren çok erkekle birlikte oluyor. Bu sayısız birlikteliklerin ardından rahmi kanıyor çoğu kez. O kanamada hamileliği endişesi sağlık durumu filan değil, çalışamama korkusu. Genelevlerdeki karışım bir karışım var bu kanamayı kesen, hamileler çalışamama korkusundan, patronu zarardan kurtaran bir limonlu kahve… 
doktorların kullandıkları kontrollerine giderken de hayat kadınları bu karışımı içiyorlar çünkü doktor kanamaya rastlarsa çalışması için rapor verebilir, limonlu kahve karışımını içen kadının rahim kanaması kesiliyor.
 
Sistematik Zincirler… Gizli Dayanışmalar…
 
“Seks işçiliği her ne kadar evrensel bir tanım olsa da bu alan bir iş alanı olarak algılanmamalı. Burada kadın vücudunu ortaya çıkarma, nedenlerini ve çeşitli nesnelerin oluşturduğu bir sektör meydana gelmiştir. Dünyada silah, tanımlamamafyadan sonra döndükten sonra para üreten endüstri alanı amacı. Ve söz konusu olan kadının kadınına ait özel bir şey, vücudunu sergilemeye devam ediyor bu, tanıkların yaşadıkları öykülere sahipken kadınların alacaklarının dışında kalan doğrudan kadının sömürüldüğü bir sektör. Bu nedenle seks bölgelerini bir iş alanı olarak görmek sakat bir bakış açısıdır bana göre.Elbette ben burada deyimin kendisine takılmıyorum, hayat sürüyor, seks işçisi vs… bir çok isimle anılan bu alan iş sektörü olarak algılanması durumu, kadın vücudunun sömürüsünün doğrulanması olarak geliyor bana. 
Türk sinemasının da katkısıyla halk dilinde “kötü yola düşmek” tabiri vardır. Ve kötü yola bakan kadının var olduğu bir yolmuş gibi algılanır, kadın mı besliyor bu yolu… Kadın bu yolda sömürülen, duygular, bedeni yok edilen ve üzerine bir iş alanında kurulmuş bir varlıktır. Böylesi bir sektör varedip sonraki tüketici hedef kitlesinin iki yüzlülüğüdür. Dünyada bazı ülkelerde bu bilinç kıran gelişmeler yok değil doğal olarak, örneğin Almanya, İsveç, İsviçre'de genelevler kapatılmış ve erkeklere başta olmak üzere bu alanı besleyen herhangi bir şeye karşı cezalar uygulandı. Bu çok pembe bir tablo çizse de bize, bir bilinç kırılması adına umut verici doğrudur. 
Burada sağlam halkalardan oluşan bir zincir var; Çeşitli kurumlardan, müşteri olarak giden erkeklerden, ahlak polislerinden ve cinsel organların hedefini gösteren her kesimden oluşan bir zincir. Bu zincir dünyanın bu alanından çok da şikayetçi olmaz asla sürekliliğini çalıştırır, anında beklediği iktidara bağlı olan düzen düzenleyici yöneticileşmesi üzerine yapılanmıştır.Dinlere hizmetini yine, dinler; iyilikler, güzellikler, doğruluklar adına dünyaya geldiğini söylerler ama gerçek böyle olmadığını, bu endüstriyi en aza indirmeye devam etmeye bir uğraşta bulunmamıştır hiçbir dini yapılmamıştır.
 
Otobanlarda Yanan El Fenerleri
 
“Limonlu Kahve'nin çekimleri sırasında genelevlerden görüntü almak için yasal bir talepte bulunduk; ama geçerlilikten çıkmadı. Resmi geçitlerini ele geçiriyor, hatta kendi yapısını koruduğu bu evlerin görüntüsü neden gizleniyor? Burada insanın birliğinden çekindiğini. Bugün genelevlerin koşulları az çok biliniyor. İstatistikler geneleve girmek için sırada bekleyen kadınların genel bakışının oldukça fazla olduğunu söylese de bu genelevlerin koşullarının çok iyi olduğu anlamlandırılmıyor. Genelevlerde çalışan kadınların sokakta çalışan kadından tek farkı can güvenliğinin sağlanıyor olması… Bu can güvenliğinin bedeli doğal çok ağır, sağlık koşullarında ve hijyen koşullarından tutun bir çok şey insan kanını donduruyor.Bir genelev baskınında üç yaşındaki kadınların su depolarına saklıyorlar, daha sonra cesetleri ortaya çıkıyor. İnsan canı bu kadar ucuz açıklama. Sokaklarda çalışanlara hizmet; Bunların aracıları, patronları bir nevi koruyucuları yok, genelevlerde çalışan kadınların yaşamında da sokaktaki kadın özgür olması muhtemel. Ancak onların canları yol kenarlarında, otobanlarda ellerindeki bir el feneriyle ortadan yanıyor.
 
Limonlu kahve karışımı ile kesilen rahim kanamaları daha sonra bedenlerde nasıl kanamalara yol açar, gerçek büyük bir kanamada hangi karışım kanları, sancıları dindirir? Medet Dilek'in istediği beş hayatın kadınının ve daha güzel hayatının kadınının hikayesi bizlerin evliliğinin ne kadar uzağında?
 
Günün doğuşuna, batışına tanık olmayan yaşamlar mı, en dipteki karanlıklarda gömülü göremeyeceğimiz, duyamayacağımız soluklar mı?
 
 
 
 “Kadın değilim ben,
 
 Doğurmadım, sevişmedim,
 
 O kapıdan geçmedim
 
 Daha içime çökmedim.” [Ben]
 
 
 
Gece otobanlarda, yol kenarlarında yanan el fenerleri başkentini bir diğerinin açtığı fermuarlı pantolonunu, bir diğerinin yasa dışı suçlarını korumak için aydınlatırken, diğerinin fenerlerini tutanı mahkum etmekte kalıyor. Ya fener ışığının bulunduğu yerler?

[i]Mine Söğüt - Deli Kadın Hikayeleri
 
Tüm Hakları Saklıdır: 2018
Web Tasarım